Evrenin orijini aslı itibariyle anlamlar okyanusudur ve bu anlamlar Allah ismi ile bildirilen noktadan açığa çıkan ilmin kendini gösterme biçimleridir.

Holografik prensibe göre baktığımızda, zerre külle ayna, yani herhangi bir kaynaktan çıkan her şeyde kaynağın bütün bilgi ve işleyişi potansiyel olarak mevcuttur. Peki bundan ne anlıyoruz?

Tüm evreni olduran kuvvet, adına ister Allah, ister başka bir şey densin fark etmez, aynıyla sen dediğin varlıkta açılabilir manalar halinde mevcut demektir. Kendini bildiğin oran ve formda, bilincinde sonsuzluğu ve bu bilincin açığa çıkışı olan dünyanda ise tezahürlerini gözlemlemektesin.

Kur’an buna Besmele sırrı ile işaret etmiş ve bir birimin yaşamının, kendisinin öz boyutu olan “B” noktasından açığa çıkan bilincin halkediş ve seyir alemi olduğuna işaret etmiştir. Bilincin sonsuzluğunun yanı sıra, bu manaları beden formunda madde planında yaşama sebebiyle sınırlandırılmış olarak ortaya çıkardığını anlatmıştır. Kendini, B noktasından gelen biçimde ortaya çıkan halkoluşlar itibariyle gözlemlediğini, bu halkoluşların çeşitli form ve suretler şeklinde çokluğunu-seyir alemini oluşturduğunu bildirmiştir.

Bu işleyişin, madde planında ortaya çıkan her şeyin, ikilik prensibi doğrultusunda açığa çıkış itibariyle ilk başta iki ve yol devam ettikçe sürekli ikilere ayrılarak çoğalacak şekilde canlı ve süreklilik içeren bir yapı olduğuna işaret etmiştir. Hatta bu, B varlığından kendini seyredenin çokluk algısında kaybolmasına neden olabilecek kadar canlı ve gerçeklik içeren bir oyun gibidir.

Kur’an’ın zikir yani hatırlatıcı olması, kişiye bu oyundaki bedenli bir varlık değil, B noktası yani şu an itibariyle sınırlı olsa da, sonsuz bir bilinç olduğunu hatırlatması ve beden aracının sınırlılık ve çokluk işleyişinde kapana kısılmaması üzerinedir.

Kur’an bu yönüyle, her ne kadar kıssalar ve ritüeller kitabı sanılsa da, aslında tam tersi bilincin yolculuğunu anlatan ve kişiye mutlak hakikatini fark ettiren bir ilim kitabıdır. Yine aynı Kur’an kişiye B noktası itibariyle varlığının Besmele olduğunu anlatır. Yani Bismillahirrahmanirrahiym…

Rahman ve Rahiym olmak kısa cümlelerle anlatılamayacak olsa da, günümüz diliyle Rahman; OL deme halin, öz varlığında olan ilmin -tüm manaların ve özelliklerinin ana boyutu olan eril , irade eden yönün; Rahiym ise OL dendiğinde açığa çıkmak üzere harekete geçen manalarının çeşitli formlarda kendi katmanlarına göre görünmesini sağlayan kudret ve üretici dişil formundur.

Nasıl çalışır dediğimizde; aslında “yaşamım” dediğin sahnede nefes aldığın her an zaten çalışır, fakat nasıl bilinir dediğimizde tabii ki yol uzundur.

Varlığından gelen “sen” zannettiğin şey, öz boyutun itibariyle her an kendin hakkında edinilmiş bilgin demektir. Anı ,kendin hakkında edindiğin bilgi bütünü olarak “ben” zannıyla değerlendirirsin. Yaşadığın her an ikilik işleyişi dolayısıyla diğeriymiş gibi algıladığın şeyleri adlandırır, iyi kötü, doğru yanlış olarak etiketleyip tanım koyarsın. Yani yorumsuz ve çıplak olarak varlığını seyretmek yerine, her an son kaliten doğrultusunda özünden gelen manalarına isim verirsin. Bu gerçeği, yani isim verdiğin şeyin senin öz mananın bir ifadesi olduğunu bilmeden, verdiğin isimle o şeye öyle OL demiş olursun.

Halbuki o ayrı olarak gördüğün şey çıplak ve sana, senin özünden gelir biçimde halini bildiren bir levha iken, sen sözlerinle ona etiket yazarsın ve o, artık senin söylediğin o kelime ile yola devam eder. Kendi ikilik prensibi dolayısıyla ikilere bölünerek ve çoğalarak… Yani sarf ettiğin bir tanım, bir kelime o şeye yazdığın kader olur adeta.

Bu şekilde Besmele varlığın ile halkoluşlara aracı olur ve dolayısıyla çıplak, yorumsuz seyr etmek yerine, takdir ederek takdim edersin o şeyi önce kendi dünyana, sonra diğer zaman-mekan boyutlarına…

Vuslat

Vuslat “B” varlığının hakikatine temas etmek, yok olarak varolmuş bir yok olduğunu hatırlamaktır. Bilinemeyecek olanın Hu olduğunu, bildirilen yegane varlığın ise bizim planımızda Allah ismi ile işaret edilen hakikat ve onun seyri olan esma/sıfatların varlığı oluşturduğunu, baki olanın Allah olduğunu yaşatan huzura ermek demektir.

Vuslata giden, eve dönüş gibi anlatımlar ise burada kısa maddelerle açıklanabilecek gibi değil, ancak nasiplisi ve meraklısının peşine düşebildiği yol ve haldir.

Yoldaysanız sıkı sarılın kendinize, değilseniz neymiş bu yol deyip niyet edip Besmele olarak yönelin hakikatinize. Yazılanlar değil yaşadıklarınıza bakışınızın çıplak ve samimi oluşu sizi götürecek o yola diyebilirim ancak.

Vuslat yolculuğunuz hazmıyla kolaylaşsın dileğiyle…

Fatma Alkaya Gönülkırmaz

 

Bu yazı YogaKioo Dergi için yazılmış ve dergide yayınlanmıştır.
Dergiye abone olmak için : YogaKioo Dergi