Kendini Kandırmak

Bir haberci uzak bir şehre acil bir mesaj iletmek için görevlendirilmişti. Hemen atına atlayıp dört nala yola çıktı. Birçok başka atın durup karnını doyurduğu pek çok hanın önünden hiç durmadan geçerlerken at içinden şöyle düşündü:

“Karnımı doyurmam için hiçbir ahırda durmuyoruz, bu demektir ki bana bir at değil de bir insanmışım gibi davranılıyor. Tıpkı diğer insanlar gibi ben de bir sonraki büyük şehirde yemeğimi yiyeceğim.”

Ama atını durmaksızın süren haberci bütün büyük şehirleri de birbiri ardına geçip gidiyor, yoluna devam ediyordu. At bu kez şöyle düşünmeye başladı: “Belki de insana dönüştürülmemişimdir; duruma bakılırsa bir meleğe dönüştürüldüm ben. Çünkü meleklerin yemeğe ihtiyacı yoktur.”

Sonunda gitmekte oldukları yere ulaştılar ve hayvancağız ahıra konulur konulmaz oradaki samanları büyük bir iştahla yemeye başladı. “Neden işler beklendiği gibi gitmedi diye her şeyin değiştiğini düşünüyoruz ki! Ben ne bir insan ne de bir meleğim, ben sadece aç bir atım.”  Paulo Coelho

 

Yoksa Siz Hala?

Birliğin sadece hissedilir bir şey olduğunu mu zannediyorsunuz?

Hissettiğinizi sandığınız şeyin size huzur getireceğini mi zannediyorsunuz?

Huzurun harekete geçmeden sadece bakarak geldiğini mi zannediyorsunuz?

Aydınlanma diye aranan şeyin kalbin uyanması olduğunu bilmiyor musunuz?

Kalbin uyanmasının bilgiyle gerçekleşemeyeceğini bilmiyor musunuz?

Eylemle desteklenmeyen bilginin kısır bir form olduğunu ve yaşamınıza doğum yapamayacağını bilmiyor musunuz?

Eylemin kudret kalemi olduğunu ve kalemin karmalar yazdığını bilmiyor musunuz?

Kaderin karmaların bütünü olduğunu ve ellerinizle yaptıklarınız olduğunu bilmiyor musunuz?

 

İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar hadisini duymadınız mı?

Ölünce uyanırlar söyleminin, “uyanınca ölmüş olduklarını bilirler” demek olduğunu fark edemiyor musunuz?

Kalp uyandığında zaten çoktan ölmüş olduğunuzu ve çoktan yapmış olduğunuz şeylerle yüzleştiğiniz bir sahnede olduğunuzu fark edeceğinizi görmüyor musunuz?

Cennet ya da cehennemi bu sahnede yaşadığınızı görmüyor musunuz?

Herkesin cehenneme uğrayacağını; bazılarının hızla geçip gidip, bazılarının takılı kalıp arınana kadar kalacağını bilmiyor musunuz?

Arınmanın perdelerin açılması ve hakikati çıplak gerçekliğiyle görmek olduğunu bilmiyor musunuz?

Yaşarken talep ettiğiniz, günün sonunda ise herkese olacak olan arınmanın ne tür bir anlaşma olduğunu görmüyor musunuz?

Arınma denen şeyin fark etmek, hatırlamakla ve tövbeyle mümkün olduğunu bilmiyor musunuz?

Hatırlamanın, gördüğünüz şeyi kendinizin inşa ettiğini bilmek ve tövbenin de bir daha o şeyi öyle yapmayacağınız hakkında kendinize söz vermek olduğunu bilmiyor musunuz?

Söz vermenin sorumluluk olduğunu, bu sorumluluğu yerine getirmeninse o iş için gerekeni tüm varlığınızla yönelerek hayra hizmet edecek şekilde gerçekleştirmekle mümkün olduğunu bilmiyor musunuz?

Bu durumda kendinize karşı en önemli sorumluluğunuzun, ‘’her şeyi her seferinde yeni haliyle hayra hizmet eder şekliyle yapmış olmak” olduğunu görmüyor musunuz?

Her an yeni deme yolunun ise bilgiden geçtiğini, bununsa “bilginiz dahilinde yeni söylem” demek olmadığını göremiyor musunuz?

“Her an yeni ve daha” olanın söylem değil eylem olmasının, kendinize verdiğiniz sözün ya da tövbenin tutulması olduğunu göremiyor musunuz?

Bu şekilde tövbesini tutan ve bu düsturla hareket eden insan erdemli insan olur, görmüyor musunuz?

Erdemli, ahlaklı insanın hali huzur olur bilmiyor musunuz?

Huzurlu olmak denilenin, huzurda ve her an hazırda olmak demek olduğunu görmüyor musunuz?

Hazır olan günün sonunda huzurun kendisi olur, fark etmiyor musunuz?

Huzur olanın kendini, tanımı, etiketi yoktur bilmiyor musunuz?

Kendini tanıtmayan, siz ona ne derseniz ve ona neyle seslenirseniz sizin için o olur bilmiyor musunuz?

Allah kendine Allah demez bilmiyor musunuz?

Tanımı etiketi olmayan Hu’dur, tüm tanımlar ondandır, onadır bilmiyor musunuz?

Kendinizi tanımsız ve çıplak gördüğünüzde ne olacağını görmüyor musunuz?

“ŞehidAllahu enneHU la ilahe illa HUve, vel Melaiketü ve ulül’ılmi kaimen Bil kıst*…” (3.Al-u İmran: 18)

“Allah şehadet eder, kendisidir. “HU”; tanrı yoktur; sadece “HU”! Esma’sının kuvveleri olanlar (melaike) ve Ulül İlm de (ilim açığa çıkardığı mahaller) bu hakikatin Hak oluşuna şehadet eder, Adl’i kaim kılarlar.

 

Şehadetin, şahit olmanın eylemle tasdik olduğunu bilmiyor musunuz?

Her zerrede kendi izine şahit olmanın ne demek olduğunu görmüyor musunuz?

Hu Allah

Hayy Allah

Huve’l Baki

Sorular benden, cevaplar kendinize…

Cevaplara şahit ve HUzur olmanız dileğiyle…

Fatma Alkaya Gönülkırmaz

 

Bu yazı YogaKioo Dergi için yazılmış ve dergide yayınlanmıştır.
Dergiye abone olmak için : YogaKioo Dergi